Geri

Kaybedilen Değerlerimiz..!

Kendi kökünden, izinden ve toprağından kopartılan, karasabanın ve de bu kötü, naçar hayatımızda mutluluğumuzun pınarlarıydı onlar...

08:28:50 | 2022-01-03
Recep SÖYLEMEZ
Recep SÖYLEMEZ      gazeteekip55@gmail.com
Köşe Yazısını Sesli Dinle

Kendi kökünden, izinden ve toprağından kopartılan, karasabanın ve de bu kötü, naçar hayatımızda mutluluğumuzun pınarlarıydı onlar...

Kim mi onlar?

Hem kırsalın, hem de metropollerin Efendisi Köylülerimiz elbette.

Bir çatı altında, ortalama yirmi kişilik ailelerin, gün geçtikçe artan nüfuslarına karşılık, küçülen ev ve topraklarında geçinmeleri imkansız hale gelince, ailelerinin ihtiyaçlarına cevap vermekte zorlanan, zirai işlerin ara elemanları, zorlu ama ‘biçare metropol’ hayatının hizmetkarı olmaktan başka çarelerinin olmadığını anladılar.

Geride bıraktıkları aile büyükleri bir yana; kara sabanlarıyla bile ağlayarak vedalaşmışlardı maalesef...

Şehir merkezi yakınlarına, kah gece, kah gündüzleri inşaa ettikleri tek gözlü (tuvaleti uzakta) yeni kondularında yaşam mücadelesi verdiler.

Bu yığılmalar 1950’li yıllarda başlayıp, 2000’li yıllara kadar devam etti…

Bu durum siyasilerin işine gelmişti; zira, hazineden ayrılan pay iştah kabartmıştı; ziraatın çocukları taze-kuru fasulyeyi Pazar’dan almaya başlamış, enflasyon ve şehrin tehlikeli (sosyal-ahlaki) canavarının taze kurbanı olmuşlardı artık...

Siyasilerin sırt sıvamalarıyla tapu-iskan, elektrik ve su saatlerine mahallece, sandıkta tulum vaadiyle, resmiyette de şehirli olmuşlardı artık; kara sabanın okuyamayan çocukları (alaylı profesyonel tarım uzmanları) olan, O zamanın anne babaları, yemeyecek içmeyecek ve giymeyecek, çocuklarını mutlaka ama mutlaka okula göndereceklerdi, gönderdiler de...

Ne mi, Oldu?
Çoğu başarılı oldu, okumuşlardı; köyden şehre gelen çocukların büyük bir bölümü vasıf aranmaksızın bu sefer başta Almanya olmak üzere, Avrupa’ya göç etmişlerdi.

Köyden şehre, şehirden ülkeye göç, alışkanlık olmuştu; devlet ve özel sektörün ihtiyacı olan, vasıflı vasıfsız personel sıkıntısı yaşayan ülkemizde, ara eleman sorunu günümüze kadar gelmiş ve kangrene dönüşmüştü...

Öyle ya!

Ülkenin hemen her ilinde üniversiteler açılmış, mezunlarımız diplomalarına göre iş bulamayınca, ağır sanayi alanlarında asgari ücrete talim ettiler, etmeye ve ettirilmeye devam...

Diploma puanı yüksek olanların durumu farklı tabi, onlar okurken ülke transferleri gerçekleşiyor zaten.!

Ülkemizde kalanları ara eleman olarak çalıştırmak zor olduğu gibi, ikinci gün işe gelmeyenlerin sayısı oldukça fazla...

*

1950’li yıllarda başlayan köyden kente göç, Türkiye’nin sanayileşme sürecinin başladığı iş gücüne (ara eleman) duyulan talepten kaynaklı plansız göçlerdi.

Böylelikle kırsalın işgücü talep fazlalığı, bu bölgelerin diğer sosyo-ekonomik sorunlarına eklenince kırsalda itici bir gücün oluşmasına neden olundu!

Emtianın lokomotif ürünü olan, samanı ithal etmek zorunda kaldık!
Köyde ve şehirlerde derinleşen yoksulluğun önü alınacak önlemlere bağlı; köyüne dönmek istese bile, şu durumda; bırakın kendi geçimliliğini teknolojik tarım aparatları, karasabanı koşacağı hayvanı bulup barındırması mümkün gözükmüyor.!

*
Benzer durumlar, metropol hayatlarında elli yıllık tecrübeleri olmasına rağmen artarak devam ediyor!
*

Mesela, tahıl veya tüm emtiya kalemlerini ithal ederken, bilerek ya da bilmeyerek ülkemizin, ara eleman ithal ettiğini dikkatinize sunmak isterim.

Arap coğrafyasında yanan ve bir türlü sönmeyen, söndürülemeyen ve söndürülmek istenmeyen ateşe, benzin döktükleri aşikar, ekonomisi güçlü ülkeler ateşten kaçan halkın bilim, akademik, sanayi kökenli ailelere kapılarını sonuna kadar açtıklarını biliyoruz.

Sadece vasıflılar değil tabi, genç nüfusu gün geçtikçe azalan bu ülkeler alt kademe işlerde (emekçi) çalışacakların sayısını önceden tespit edip, bir fazlasını ülke kapılarından geri çevirdiler.

Sanayi ürünlerinin imalatında rekabet güçlerini artırmak için, insan ithal etmiş oldular.

Tabiri caizse, yine Yoğurdun kaymağı onlara düştü.

Bizde ne mi oldu?

Plansızlığın (daha çok ‘Akademik’) kurbanı olan genç nesilimiz, iş beğenmediği için (tenzih ederim) ülke hazinesinin gelir kısmının büyük bölümünün garantörü, ekonominin aort damarı ihracat sahalarında ara eleman yakıştırmasını ve işi kabul etmedikleri için, savaştan kaçıp ülkemize sığınan diplomalı, diplomasız olarak, sanayilerin ara elemana olan ihtiyaçlarını bir nebze olsun giderdiler.

Hoş geldiniz demek düşer bize..!

Köylü kaybederse ülke kaybeder...

İnsansız Ve Tarımsız Sanayi Olmaz!

Devam edeceğiz! Efendim...